28 Kasım 2014 Cuma

"Eyes of a Stranger"

Geçen akşam ahırdan beter sıkışık haldeki 49 ile eve dönerken gördüm ansızın.

O, daha fazla kişinin binemeyeceğini düşündüğümüz, yok artık başka nereye alacak bu kaptan diye aslında pek de geçerli olmadığını içten içe bildiğimiz serzenişlerden birini yapıp; aynı anda da durağın pas geçilmesi sonucunda dışarıda kalacak olan potansiyel yolculardan yana vicdan azabı çekme hallerine girmek üzere olduğumuz saniyelerden biriydi. İlk o an fark ettim.

Biraz zaman geçtikten sonra, camın buğusu ve ıslaklığı tam olarak nerede olduğumuzu görme noktasında işimizi olabildiğine zorlaştırırken, durağı kaçırmamak amacıyla serbest atış sırasında hücumcuyu box-out eden basketbolcu triplerine girmiştim ki; aynı anda, yani şu duraktan da binen olmasa diye düşündüğümüz dakikalarda olsa gerek, göz göze geldik 2 saniyeliğine.

Başka nereye sıkışacağız mnaki düşüncesi, havalı kapının o meşhur açılış sesiyle birlikte enseye inen ani bir şaplak haylazlığında yok olup gidiverdi birden. "Toplum" olarak en "toplu" empati anlarımızdan biridir bu, kayıtlara geçsin. Bu şehrin otobüslerinde, her zaman biraz daha fazla yer vardır.

Kapının içe doğru açılması nedeniyle öne doğru kaykılmıştık çaresiz; lakin bu öyle bir kalabalıktı ki, duraklara yaklaşıldığında kapı ışığını kontrol ettikten hemen sonra kapının açılış açısını hesaplayarak pozisyon alan biz 30 küsür senelik İstanbul kaşarlarını dahi çaresiz bırakmıştı. Yoksa, ayıbettiniz, kapı açılışlarında ilk dürtümüz her zaman omuriliğimizi korumak olmuştur; İstanbul adama bunu öğretir.

Neyse.

Uzun zamandır böyle bir çift göz, böyle bir bakış görmemiştim. Çok değil, 2 saniye göz göze geldik ama gerçekten etkilendim. Sigarayı bırakıyorum dedim, götüm başım oynamadı tak diye bıraktım. Söz vermek göt vermeye benzemez yani, idrakindeyiz her daim... Benzer iddiada bir sözü de, bir daha aşık olmam ülen diyerek telaffuz etmiştim çok seneler evvel. Ha, bu hissizliğin de zaman zaman insanı yorduğunu kabul edecek kadar delikanlıyız ama.

Yolun devamında, 30 saniyede bir kendimi tutamayarak kaçamak bakışlar attım. Kötü değildi lan niyetim, o hengamede güzel ve gönlümü açan bir şeyler görmek istiyordum sadece. Yoksa, Rust Cohle abimizin dediği gibi, pesimist sayılan realistim olum ben; bu yarım saat-45 dakikalık kısmi münasebetin kırlarda el ele dolaşılan bir manzara haline gelmeyeceğinin zaten hali hazırda bilincindeydim.

Gelin görün ki, duyduğum bir başka ses sayesinde tüm bunlardan irkilip kendime gelişim de en az o kapının açılışı kadar ani ve "şaplakımsı" oldu... Ne yapalım kader utansın, sonuç olarak biz halen daha sözümüzdeyiz:

"Bir sonraki durak: Kağıthane Garajı"

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder