4 Aralık 2013 Çarşamba

Yollardayız 2

Yolculukları, ağzın kenarından omuz hizasına salya akıtmacalı uyuklamaları, gecenin körü ay ışığında Agent Steel dinlemeleri anlattık da; neden yoldayız ondan bahsetmedik hiç.

Salya malya yok lan, kalabalık olsun diye yazdım onu. Odaklan şimdi.

1998'den; Fransa'nın ilk defa dünya kupasını kazanıp da muhtemelen tüm nüfusunun sabaha kadar seviştiği o seneden, ailem tarafından lanet olası o kararın verildiği o lanet olası yıldan beri yollardayız. O taşınma kararı ve satılan yerler yüzünden şimdi kendi şehrimizde piç gibi yersiz yurtsuz kalıp, senelerdir elalemi verdiğim kiralarla zengin ettim. O yüzden bütün hayatı boşuna yaşamış gibi hissediyorum şimdilerde. 98' itibariyle 5 sene kalabildim burada, o 5 sene içinde de durmadan İstanbul'a, Fener'e kaçtım. Ama iki yerden birine dönmekle yollar biter mi? Bitmez elbet.

Bu sefer aile hasreti ve kira belası dolandı hayatımıza. Bu ikisini doğup büyüdüğün şehirde yaşamak o kadar garip ve kötü ki, size anlatamam. Bu alemde bir aileni bir de takımını, yani tutkunu atamazsın hayatından. 10 sene geçti aradan. Bu sene üniversiteyi kazanan kardeşimizin de yanında olalım, hem ailemizle hasret giderip hem de kardeşimize geçmiş senelerde yapamadığımız abiliği yapalım diyerek, geçici mottosuyla tekrar terk ettim İstanbul'u.

Her dönüş daha kötü yapar insanı, bilirim. Hele benim gibi balık burcuysanız hepten sıçmışsınız demektir; kafaya takmadan, odalarda kendi kendinize ağlamadan edemezsiniz. Sanki dünyanın sonu gelmiştir, öyle bir ağırlık vardır göğsünüzün tam ortasında... Ama daha kötü hale gelemeyeceğinizi düşünüyorsanız bir de "terk etmeyi" deneyin. Geçici olarak gözüken o terk etme kararlarını almak insana tüm dönüşlerin toplamından fazla koyuyor. Yaşlandırıyor, yıpratıyor.

Bunu belki 2 veya 3. kez yazıyorum burada... Baba olanlara, olacak olanlara sesleniyorum: Başka bir seçeneğiniz kalmadığı sürece 2. bir şehri sokmayın lan hayatınıza. Sokmayın olum. Size hiç bir şey olmasa da, hatta artık istediğiniz yerde yaşama fırsatını yakalamış olsanız da, çocuklarınızın hayatı tam ortasından ikiye ayrılıyor. Onları bu uçuruma itmeyin. Şu konuda o kadar doluyum ki hiç durmadan sayfalarca yazabilirim...

Artık deplasman harici otobüsten de, uçaktan da, otogarlardan da, havaalanlarından da... Alayından tiksindim. Bunlardan birine gideceksem, gitmeden 2 gün önce o tiksintiyi yaşamaya başlıyorum. Onları geç; şehir girişlerinde şehrin rakım ve nüfusunu gösteren tabelaları görmekten bıktım be. O tabelalardaki 1 rakam bile değişse algılayabilen şu beynimi nasıl sıfırlarım ulan ben? Var mı bunun bir çaresi? Verdiğim kiralarla, ödediğim yol bileti paralarıyla Rachel Weizs ile evlenirdim olum ben. İş görüşmesine gitsen, adam özgeçmişine bakıp diyor ki, sen nerede yaşıyorsun? Haklı, anlayamıyor.

Evet; CV değil özgeçmiş, zoruna mı gitti? Bırakın lan şu dandik ecnebi kısaltmaları. Sorsan 100 kişiden 99'u CV'nin açılımını bilmez ama CV yerine kişisel özgeçmiş lafını duyunca suratını ekşitmekten geri kalmaz pezevenkler. Sktirin lan gösteriş yavşakları sizi.

Neyse, ne diyorduk...

Bayram dönemlerine 4 ay öncesinden bilet bakmak istemiyorum artık kardeşim ben. Bir tatilde de evimin penceresinden, elimde kahvemle izleyeyim istiyorum o yollara düşenlerin telaşını... Hepsini geç, geçilmez ama geç, en fenası ne biliyor musunuz? Yukarıda dediğim, kendi şehrinde yersiz yurtsuz kalıp piç gibi hissetme hadisesi... Bunun sana hissettirdiğini ölüm hariç başka hiç bir şeyle kıyaslayamazsın.

Velhasıl 15 senedir bitmedi, yollardayız, bir 15 sene daha yaşarsak biter mi bilemiyorum... Zaten Kadıköy'de ev fiyatları Marmaray yüzünden %30 artmış. Artmasa alıyordum **********




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder