2 Mart 2013 Cumartesi

Süregelen Takıntılar

* Yaza yaklaştığımız şu günlerde, yaklaşık 10 senedir yaşadığım güneş gözlüğü sorunu yine üst seviyelere çıktı. Ne fiyatını, ne şeklini, ne de yüzüme oturuşunu beğenebiliyorum; ama çizik içindeki emektarı değiştirmem gerektiği de yadsınamaz gerçek olarak bir köşede duruyor.

* Yol ve otobüs hattı sorma olayının tipsel bir kriteri mi var bilmiyorum fakat kulağımda kulaklık varken bile o kadar kalabalığın içinden gelip bana sormaları çok garip: Adres, otobüs hattı, mekan... Bir gün tüm o birikimin güdümünde Harbiye soranı Halkalı'ya yollayacağım ama dur bakalım.


* Kate Upton denen hatun ziyadesiyle merakımı cezbetti. Hiç ismini duymamıştım bir kaç ay öncesine kadar. Bir reklam videosu gördüm; izlerken bak dedim, ben de biber yerken böyle boncuk boncuk terlerim, daha videonun hemen başında ortak bir noktamız çıktı... Sonra gördüm ki hatun 92'liymiş. Gittim yüzümü yıkadım; Edward Norton'ın 25th Hour'da ayna karşısında yaptığı içsel hesaplaşma tribine girdim.


Yoruldunuz mu? Durun en güzeline geldik.

  • Bu bir eksküyz değil
  • Şu işi puş edelim
  • Orada taymingimizi iyi ayarlayamadık
  • Çek edip hemen size dönüyorum
  • Kendimizi pul ettik 
Şu ağızlar bana kafayı yedirtmezse kolay kolay aklıma bir şey olmaz. Bir insanın beynini bu kadar mı kemirir bir konuşma tarzı... Ve herkes böyle konuşuyor! Statü takıntısı mı, yabancı terminoloji ile harmanlanmışım bakın a dostlar hezeyanı mı?.. Ben de yabancı kelimeler kullanıyorumdur, orası ayrı. Terminoloji dedim, Türkçe değil elbette. Derdim %100 doğru şekilde Türkçe konuşulması/yazılması da değil esasında, artık bu kadar ayrıntı için zamanı yok kimsenin. Ama tarzanca konuşmayın arkadaş, yemin ediyorum hayattan bezdirip yaşama sevincimi söküp aldınız. Müzik veya spor konuşursun, ne bileyim başka bir konuda teknik bir terim kullanırsın eyvallah... Ama şu yukarıdakileri kulaklarımla duydum ve beni deli ediyorlar.

* Fazla ayrıntılı düşünmek, gereğinden fazla empati yapmak sizi sinir hastası eder, başka da bir boka yaramaz, artık buna inanıyorum. İnsanların rahatlığını kıskanıyorum. Ara sıra ofis bilgisayarında bunalıp da bir müzik açmışken, ulan kısık dinleyeyim, illa ki sevmeyeni vardır, rahatsız etmeyeyim diye düşünen kafamı ayıplıyorum bu vesile ile... Millet nefis bir kıvamda, açıyor bangır bangır sevdiği müziği. Artık karşılığını en sertleri ile vereceğim ben de: Tez zamanda dayıyorum Laaz Rockit'ten Fire in the Hole'u.

Oh be, bu herifin canı dayak istermiş meğer.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder