Let me tell you a story to chill the bones
About a thing that I saw
Demiş vakt-i zamanında Bruce abi.
O hesap bir meyhane ortamı, Pera'da. Nezaketen uğruyorum, tamam. Kenarda köşede bir yere geçiyorum, son dönemlerde belirlediğim bir nevi prensip ve içsel inat/merak dengelemesine istinaden, haftada 1 içeceğiz demişiz... Bakalım, diyorum kendime; etrafta, rakı içiyoruz değil mi? diye sorup tahrik edenlere karşı sözünde durabilecek misin... Evet o merakla beklenen sipariş anı geliyor ve kendime içten bir helal çekerek veriyorum siparişimi: Bir bardak portakal suyu lütfen.
İyi-kötü bir çevren var, haydi dediğinde muhabbet etmeye ve dışarı çıkmaya hazır insanlar... Ama sanırım herkesin sahip olabildiği bir lüks değil bu, etrafa bakınca onu görüyorum. Veya ben mi bir kompleks/kasıntı timsaliyim de, insanlar olmaları gerektiği kadar rahat ve eğlenceli?.. En basitinden, insanların ihtiyacı varmış, demek ki iyi olmuş bu ortam diyorum gecenin başında. Nasıl oynamalar, nasıl eğlenmeler, nasıl gülücükler... Daha bu sabah, 6 ay önceki işin faturasını çıkarmayı unuttuğunu fark eden hatundan eser yok! Hiç birine aktif olarak katılmasam da izliyorum herkesi, hoşuma gidiyor. Taa ki o an gelene kadar: Gösteriş ve yapmacıklık modu. Coupling'in efsane bölümlerinden The Melty Man Cometh hesabı gelmiş, sinmiş ortama...
Daha tanışalı 2 gün olmasına rağmen, 40 yıllık arkadaşmışcasına samimi pozlar veriliyor objektiflere, sarılmalar-kadeh kaldırmalar fora. Evet rakı içiyorlar, evet bunu kendilerine doğrultulan objektiflere yansıtıp, facebook üzerinden herkesin gözüne sokmalılar. Mutluluk paylaşıldıkça artar. Peki sen neden paylaşmak istediklerinin yanında değilsin? Demek ki sende biraz maymun iştahı var. Veyahut yetmiyor mu yanındakiler bacım? Yeme len şimdi bizi paylaşım maylaşım diye; seninki bildiğin bir hezeyan, ihtiras... Zaten Linkedin'de de öyle janjanlı bir taytıl cümlen var ki isminin hemen altında, sormayın gitsin a dostlar...
Sonra grupla alakası olmayan o beyaz gömlekli uzun boylu adam ve yanındaki kısa boylu siyah ve dar elbiseli kadın geliyor. Elinde rakı kadehi taşırken apartman topukları kopup da düşesice. O yürüyor, ben geriliyorum düşecek diye. 40 kişiyle şerefe yapıyor, ben hariç. Kafamla selamlıyorum hafif, yine nezaketen... Sen kimsin be adam? Necisin? İş çıkışı kravatın ve gömleğin de üzerinde, haftanın stresini atmaya gelmiş imajın oturmuş halde. Evet istediğin imajı yansıtıyorsun, alkışlar senin için... de niye bizim buradasın? Gidiyor sonra, ardına bile bakmadan. Bakmasın da zaten.
Kondüsyonu az olanların ağızları kaymaya başlıyor. Gözlemci gibi, hakem gibi duruyorsun orada, niyet o değil ama o kıvama gelivermişsin. Abi televizyonda gördük, mal gibiydin. Yarının geleceğini biliyorum, pişman olacağınız şeyler yapmayın bari, diyorum. Nitekim dansöz geliyor; fotoğraflarla yetinmeyip para takmaya, striptizvari hareketler yapmaya başlıyor iş dünyası insanlarımız... Sonuçlar ortada: Dansözlerden biri, abi çıkıyor. Bu benim bile aklıma gelmemişti... Larry David senaryosu gibi!
Yana yakıla o fotoğrafları çekeni aramaca başlıyor. Ofiste ertesi sabahın ilk cümlesi ne olsa beğenirsiniz? Sakın ha benden habersiz hiç birini hiç bir yere koyma. Sen olsan gülmez misin şimdi hakim bey söyle, kuru fasulyenin suyuna ekmeği banmaz mısın?
İçine kapanık dediler bana - E güvenemedim ki insanlara
Yahu sen de pek az konuşuyorsun be kanka! - Kankan batsın, ilgileniyormuş gibi mi yapaydım sana?
Somurtup durdun orada - Rakımın yanına ayranımı bekliyorum be anam, dur şimdi gelicem oraya
Hep siz yaptınız bu lakırdıları bana, ben de biraz sizin anatomik fotoğrafınızı çekeyim dedim oturduğum ve seyrettiğim yerden... Kusura bakmayın da, dışarıdan fena gözüküyorsunuz fenaaa.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder