17 Haziran 2013 Pazartesi

Hüzün ve Sinir, Sinir ve Özlem

Ev cümbür cemaat doluyken, birden herkes gitti, yalnız kaldım. Yalnız kalınca nasıl bunaldım, bildiğin liseli triplerine bağladım. Cumartesi-pazar üst üste iki gün bomboş evden dışarıya hiç adımımı da atmadım, normalde şıp diye geçen hafta sonu yavaş çekimde geçti, en sonunda bunu da gördük.

Nedendir bilinmez bir hüzün çöküyor üstüme... Aslında nedeninin bilinmeyişi doğru sayılmaz fakat bir an önce bu tuşlara basma isteği geldi oturdu göğsüme. Hüznün insanı harekete geçiren cinsi, yani şu anda ihtiyacım olan, sinirle biraz harmanlanmış çeşididir çoğu zaman. Oysa ihtiyacım olanı hissetmeye pek de yakın değilim gibi... Karmaşık cümleler kurmak değil niyetim, en basit haliyle, tuvalet kağıdının bittiğini fark ettiğin o an hissettiğin duygunun ihtiyacı. İşte size biraz sinire bürünmüş hüznün güzel bir karışımı...

Müziğin verdiği arabesk hüzün hiç bir işime yaramayacak; ama saplanıp kaldığım düşünceler yalnızca bu cins hüzne açabiliyor kapısını, yalnızca bu cins hüzünle konuşabiliyorlar aynı dili. Adını koyamayışını kendine itiraf etmenin zorluğundan mıdır nedir, tüm bunların temelinde özlem yatıyor sanki.

Bazen o kadar yoğunlaşıyor ki, üst üste biniyor tüm fikirler. Patlayacak gibi oluyor insan. İçini döktüğün satırlarda bile fazla karanlık olup olmadığını düşündüğün tek saniyede nefret ediyorsun kendinden, görünüşle ne zaman bu kadar ilgilenir oldun diyerekten... Yok hayır, buraya fazla takılmıyorum. Ama elimden geleni yapsam da şartları yerine oturtup her şeyi tek noktada bir araya getirme mücadelesinde başarılı olamıyorum. Çatlakların tümünü kapatmakta yetersiz kalıyorum.

Tüm bunlar beni sonuçlarını dahi kestiremediğim büyük bir kararı verme noktasına getirebileceğinden olsa gerek, kendime bile şifreleyerek yazıyorum sanki satırları. Kim demiş içsel paradokslar artık çok yavan diye? Kırdım mı acaba benim için en önemli insanları, o zaman yapmak zorunda olduğumu hissettiğim seçimleri yaparken? Bunca yıl geçmiş ve geri dönmek bu kadar zorken, önemi ne derece olur cevapların?

Bir tane ufak top buldum dolabın içinde; akşam işten eve dönerken, yolu üzerinde mahallede top oynayan ufaklıkları görüp de, at bakim abine iki hareket göstersin diyen abiler gibi o topla oynadım anasını satayım. Buna rağmen kendime hakim olup alkol ve tütünün kollarına teslim etmedim kendimi, bu da kıssadan hisse olsun...

Gel gelelim nefret ediyorum yeni kararlar almaktan, yeni başlangıçlar yapmaktan. Allahın işine bak ki hayatımız bunlarla çevrili şekilde geçiyor... Oysa FM'de yeni kariyer açmaya bile istekli olmayan kişiyim ben.