20 Nisan 2017 Perşembe

Plansız Empatilerim

Maç var diye kuruyemiş çekmişti canım. Kafamda 30 seneden fazladır kazılmakta olan çukura fazladan bir kaç kürek vuruşumun tek nedeni buydu o anda. 

Hazır karışıktan almak yerine favori beşlimi tek tek söylemek suretiyle süreci uzatmak, her işaret ettiğim yemişin ardından dükkan sahibinin biraz daha kasılan bıyıklarına şahit olmak, nakit para taşımama alışkanlığım sebebiyle iş bitiminde kart uzatacak olmanın ek malzemeli gerginliği; ve aslında götverenin teki değil, olabildiğine kendi halinde ve halden anlayan esnaf dostu bir sokak çocuğu olduğumu vurgulayabilmek adına sokak jargonundan kibarca harmanlanmış şık kelime paketlerini hizmete sunmak, bu sürecin ana temel taşlarını oluşturmaktaydı. 

Yani sizin anlayacağınız; biz empati hastaları için kuruyemiş almak, hiç bir zaman kuruyemiş almak anlamına gelmezdi.

Hedeflenmemiş ve basit mutlulukların, en az kendileri kadar hedeflenmemiş ve basit gerginliklerle senelerdir eylemekte olduğu aşağılık raksın müzmin ev sahipliğini yapma konusunda çaresiz bırakılmış olan beynim, 2004 Olimpiyatları ev sahibi Atina tesislerine veya 2014 Dünya Kupası ev sahibi Brezilya stadlarına bakıyor ve atıllığın esasında ne kadar da muazzam bir şey olabileceğine dair düşüncelere dalıyordu; yine bir o kadar hedeflenmemiş şekilde elbette!

Yatırımların çürüyüşünü temsil eden o atıllığın, günden güne miâdını tüketmekte olan beynim için hoş bir huzur anlamına geleceği mutlak bir hakikat şeklinde tartışmaya kapalı olsa da; 40 yıllık memuriyet hayatından kalmış olan alışkanlıklarını emekliliğinde atamayıp nedensiz yere her sabah 07.00'de uyanmaktan kurtulamayan insanların döngüsü kadar umutsuzdu öte yandan.

Çokça dalga geçilen, zaman zaman insanları darlıyor olmamın muhtemel olduğu huylarımdan bazılarını ilk fark edişim eski mahalle günlerine dayanır. Annemin hamile kaldığı andan itibaren topçu olmam hayali ile yanıp tutuşan babama, sırf mahalledeki maçlarda doğruyu söylediğim için bile bu alemde topçu olamayacağımı anlatmamaya karar vermiştim; çünkü tüm hayatı kendi kafasındaki bir kutudan ibaret olan bir adamdı ve ben o kutuyu parçalamak istememiştim. Ortaya çıkan ilk deplasman yalanım, eve ilk sarhoş gelişim, sigara içtiğimi söyleyişim, çalışma masamın rafında bulduğu Megadeth - Peace Sells But Who's Buying albümünün bookleti; hiç biri topu bırakışım kadar şok etmemişti onu, eminim. Ama yine de, hiç bir zaman anlaşamamış olsak da, o kutuyu parçalamadan çöpe koymak büyük önem taşımıştı benim için.

Mahallede ve okulda, çok geçmeden konu ne olursa olsun çocukların aralarındaki anlaşmazlıklarda yanına geldiği o gereksiz insan oluvermiştim. Ben istememiştim, ben planlamamıştım; ilk zamanlarda bu izlenimi verdiğimin farkına bile varmamıştım. İki idman yemişliğimizden ileri gelen, "baldırım çekti, nedendir?" sorularının muhattabı olmaktan zaten hali hazırda yeterince bunalmışken; mahallenin ıssız bir köşesinde, diğer çocukların bir gece vakti yaşıtımız bir elemanın tekini "cigaralığa dönüyoruz" diye kandırmaya yeltenmelerinin akabinde, o elemanın olayın gerçekliğine bana sorarak karar vermeye karar vermesi sonucu patladım. Tek istediğim sokakta top oynamak, hafta sonları da Fener'e kaçmaktı ulan; sizin hakeminiz olmak değil, daha fazlası hiç değil. Değil dedim bu cigaralık, bildiğin tütün.

Bu ikilemlerin ileride ruhumu sokacağı halet-i ruhiyeden esintiler almıştım sanki o gece... Esasen imkansızdı ama; belki bir içgüdüydü işte bilemiyorum. Hayatı basit yaşamak en güzel şeyken, tek gayem iken; yoldan çıkmamış halimizde dahi, hayatı kendi kendimize ne denli zorlaştırdığımızın kanıtları meydan dayağı yoğunluğunda yığılıyordu artık beynimize. Gündüz vakti ansızın aklına gelen, akşamki maça dair hissettiğin sevincin, otobüsten inerken kuruyemiş almaya karar verdiğin anda yok olup gitmesi hedeflenmiş ve komplike bir vaka olabilir mi yani? Lütfen kendinize gelin, bacağınıza sıçarım.

Kişiliğinize, huylarınıza, hobilerinize ve çevrenize karşı çıkardığınız yol haritasını; tıpkı pilotlar gibi üzerinden defalarca geçe geçe, üzerinde test yapa yapa geliştirir; geliştirdiğiniz ölçüde detaylarına hakim olabilirsiniz. Fakat gün gelip Hockenhaim'da revize çalışmaları başladığında, o tanıdığınız ve ustalaştığınız düzlük yoktur artık. Önce boşluğa düşseniz de, el mahkum; testlere yeniden başlamaktan başka çareniz yok. Ama sorun şu ki; hayat iki yönlü - sizin haricinizde bir de karşınızdakiler var. O yüzden; kime ne hissettirdiğiniz/rahatsızlık verdiğiniz, kimin kibarlıkla sizden gerçekleri sakladığı, kimin bazı şeyler hatrına düşüncelerine espri süsü veriyor oluşu belki de hiç bir zaman bilemeyeceğim(n)iz şeyler olarak kalacak. Gözlerinizi kapatın ve en iyisini umut ederek eski düzlükte sürüyormuş gibi basın gaza, ne diyeyim. Ben eyleyemedim, siz gerçekeştirin bunu.

Çünkü var ya, aslında nereye varacağımız hakkında kimsenin gerçek bir fikri yok.