17 Nisan 2014 Perşembe

Ofissel Dram (A Dirge)

Öğle yemeği vakti, fazla yediğimi ima ederek, maşallah tepside de yer kalmamış dedi. Oysa ki verdikleri kadar almıştım... Kenny Bania'yı başından def etmeye çalışan Jerry tonlamasıyla, hepsini tek tabağa koymadılar dedim. Anlamadı. 

Anlamaması önemli değildi o sıra, sadece önümdeki yoğurda odaklanmak istiyordum zira... Bırakmadı, sen de baya yavaş yiyorsun diyerek, tartışmaya değer tek yanı gerekliliği olan bu sohbeti devam ettirme amacında olduğunu kararlılıkla ortaya koydu. Artık kaçış yoktu. 

Siz hızlı yiyor olmayasınız sakın? diye cevapladım, 2,5 saat sonra püskevitleri ve krakerleri eşelemeye başlayacak kişilerden olmasının enteresanlığı eşliğinde; bizim tepsilerde o kadar yok yav, ondan dedi.

Ananın .mı şeklinde cevaplamak istedim, yapmadım.

Şarkılar vardır ya hani; isminin yanında parantez içinde bir ismi daha vardır, şarkının göbek adı gibi durur orada. Çok şekildir lan aslında, enteresan durur böyle, şarkıya daha dinlemeden gizemli bir derinlik katar. Testament - Musical Death (A Dirge) çalıyor kafamda bir kaç gündür, oradan hareketle geldi aklıma, ondan öyle yazdım başlığa. Bu tip şarkı ismi örnekleri çoğaltılabilir fakat her neyse, demek istediğim anlaşılmıştır sanırım.

Şimdi şu var ki; çay, kola ve yaş pasta sevmemek, bu toplumda söz konusu bireye en büyük dramları ve sinire kesmeleri yaşatmaya aday bir durumlar topluluğudur; nokta anasını satayım - piriyıd.

Suç mu hırt, kabahat mi lan, kabalık mı birader?

Öğle yemeğinde üstünkörü yemek yer bizim insanımız, 5 dakikada kalkar, halbuki en sağlam yemesi gereken öğündür bu. Sonra sana yukarıdaki gibi derler ki; maşallah hem baya yemek almışsın hem de yavaş yiyorsun.

Ben çok almadım oğlum, yavaş da yemiyorum; ortada illa bir durum tespiti gerekliliği varsa, bence sen biraz mallık ediyorsun olay bu. Öğle yemeğinden kalktıktan 2 saat 15 dakika sonra bu sefer market turunu başlatıp, ortalığı simit/çikolata/çörek/kuruyemiş ve krakere boğmak suretiyle çelişkinin en kralını yaşadığınız yetmezmiş gibi; bir de "kilo alıyoruz - nasıl veririz ki?" kaynaklı sohbetler açarak tüy dikiyorsunuz. 

Gıdın olmuş zaten arka kolum kadar, halen ekmek arası helva peşindesin. Hadiyin lan! Bırak benle bıdı bıdı!

Çalışanlardan birinin doğum günü diyelim; ve bir güzellik edilip pasta alınmış... Tamam eyvallah. Ben o pastadan yemedim diye "nası adamsın yeaa" lafını duydum lan ahaha... Bu doğum günü ve pasta zırvalarından yana kendim gibi sıkılıp/daralan, istemsizce kasılan bir insan daha gördüm bu arada; garip geldi. Hislerini paylaşıyorum abi. Ama bu sıkılganlığını 20 saniyede atıp, terlemiş alnını silişinin hemen ardından, eskiden yapıldığında amele işi denilip dudak bükülen fakat ismi son zamanlarda selfie olan fotoğraf şeklini çekenlere yanaştığını da fark etmedik sanma hani.

Neyse, yaş pasta diyorduk... Yemeyeceğimin haberi öyle bir yayıldı ki, durumla ilgili ufak bir açıklama yapmak için hafifçe yukarıya kaldırdığım elim öylece kalakaldı. Sanırsın gemideyiz ve aniden önümüzde koca bir buz dağı belirdi, onu haber veriyorlar.


+Yemiyor muymuş?
-Yemiyormuş galiba

+Yiyor mu?
-Yok yok yemiyor

+Sordunuz mu?
-Sorduk istemedi

+Yemeyen kaldı mı
-Sordum o yemem diyor

-Doğum günü pastası bu ayıptır
-Nası yemezsin yea


Midem bulanıyor oğlum yaş pastadan. Hepsi bu. Evet yalnızca bu. Youtube'u kapatan benmişim misali yaygara koparmaya gerek var mı yani? Bu yiyeceğe midemin bir tepki veriyor oluşu hakkında, illa Peter Griffin gibi çıkıp tüm birikimimizi harcayarak televizyonda reklam yayınlatıp ulusa mı seslenelim?

Hi, I'm Peter Griffin. You know there is an issue facing many Americans today that I know concerns a great number of us. According to Gallop Polls; 1 in 12 American's is unaware that the Bird is the Word. I for one, dream of an America where everybody knows that the Bird is the Word.

Hayır günün tekinde getireceğim 1 şişe Jameson, koyacağım lakkadanak diye masanın ortasına... Sonra meşaleyi yakıp bağıracağım İÇMEYENİN ANASINI AVRADINI diye. Rahatlayacağım, ödeşmiş olacağız herkesle : )

Şaka bir yana, esas sinir edici yan etki de şu ki; böyle saçma muhabbetler yüzünden milletin kafasında ortamı bozan, katılım göstermeyen, kendi kabuğundaki -hatta yerine göre artist- kişi haline geliyoruz. Hep böyle sandılar be Mahmut abi, yeminle bak... Katılım gösterme mecburiyetinde olmasak da, ultra uyumsuz ve kaprisli sanatçı da değiliz be güzel abim, sen bana inan.

Olsa olsa; ağız gargarasıyla ağzını çalkalarken gelen hapşırığını tutamayarak lavaboyu boyayan, otobüse orta kapıdan bindiğinde kalabalık yüzünden kolunun kapıya sıkışmasından çok elden ele göndereceği akbilin başkasınınkiyle karışmasından tırsan, mütemadiyen tükenen kalemlerin ismine tükenmez kalem demekte ısrar eden ruhlarız en nihayetinde... Hasta ruhlar. Hasta ruh İsmail'ler.

Kapatın lan o pilot kalemin kapağını, ucundaki mürekkebi kuruyor yazmıyor sonra.